Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Aralık 2012 Salı

29# Karar verme vakti

Yoğunluktan seni unuttum ya dostum. Ne olacak senin sonun, adına gereksiz koymuştum halbuki gerekli olduğun halde. Sinirimi, üzüntümü, burukluklarımı alan sendin. Bi nevi en yakın arkadaşlarımdan biriydin yanımda olsan da olmasan da bir anda paylaştığım.

Zor, baya zor bir dönem atlattık geçtiğimiz günlerde. Yorucu, bir o kadar yıpratıcı.. Ama herşeyin sonu geldiği gibi onun da geldi. Bir şekilde üstesinden geldik yine.

Ama sonra döndüm arkamda kalanlara bir baktım ki, ne yapıyorum ya ben dedim. Ne yapıyorum, bir dur. Kendine artık bir çeki düzen ver. En azından odanı bir toplamakla başla bu işe, ailenle 1 saat muhabbet et, en azından otur beraber televizyon izle. Ya da al eline gitarını kendine bir kaç şarkı çal da kendini mutlu et. Ya da arada bir okula git de bir şeyler öğren, sınavların iyi geçsin, okuldakiler "aaa ömer okula mı gelmiş?" demesinler bir gün. Ya da arada bir antremana gideyim de haftasonu maç versinler, maç yöneteyim, en kötü yardımcı hakem çıkayım da cebime 3-5 bi şey girsin. Ya da "sevdiğim" insanlara biraz daha vakit ayırayım, o kadar gerginliğimin içinde bağırıp kırmayayım artık. Ya da en azından haftada bir blogumu yazmaya devam edeyim, kendime de vakit ayırayım. İnsan olayım ya.

İşte önümdeki 1 yıl boyunca yapmak istediğim planladıklarım. Bu sefer planlar tutsun istiyorum. Hayatımı birazcık da olsa düzene koymak istiyorum. Çok mu şey istiyorum ya..

19 Ağustos 2012 Pazar

28# Nerde o eski Bayramlar

Bakma başlığa, eski bayram, yeni bayram kavramı çok da yok ben de. Sadece bu yıl farklı olarak akrabalarımızın yanına gitmedik. Akrabalarımız buraya geldiler. Ama ne ziyaret edecek ne gidip görülecek bir yer var burada. Bursa'da hiç bir şeyimiz yokmuş belli ki. 15-16 senedir burada yaşıyoruz ama yalnız. Çok da mutsuz değilim bu konuda ya. Yakın olmak bazen iyi bazen kötü. Ben mutluyum galiba.

Eskiden nasılmış bayramlar bilmiyorum ama bizde her şey normal. Sabah kalkılır Bayram namazına gidilir. Sonra akraban varsa gidersin ellerini öpersin. Onlar sonra bize gelir. Harçlığını alırsın. (Bizim büyük ailede hiç bir zaman 400-500 tl toplayamazsın diğer insanlar gibi tabii ki. Ne verirlerse yetinirsin. Çoğu zaman yetmez.) İlk gün bunların hepsi biter. Sonraki günler takılmana bakarsın. Budur bizde ki bayram genelde.

Bu bayram Burgaz'da geçiyor. Deniz kenarı, serin serin.. Oh.. Gidecek kimse de yok. Aynı zamanda evde internette yok o ayrı. Sıkıcı biraz da. Tadı yok pek. İnternete girmek için internet kafe arıyorum. Yanımda bir de kuzenim var benim yaşlarımda o da olmasa ne yapardım bilmiyorum.Durmazdım heralde burda. Bursa'da uyurdum bütün gün. Neyse yapacak bir şey bulamadığım için yazayım demiştim bir şeyler.

Herkese İyi Bayramlar!

4 Ağustos 2012 Cumartesi

27# ATEMKO

ATEMKO'12. Yine yeni yeniden AIESEC'e devam sanırım. Ne kadar çok düşünsem o kadar çok istiyorum. Neden bilmiyorum, beni çeken ne? Neden her şeyi yapmak istiyorum AIESEC'te. Okulum da var lan benim. Hazırlığı geçemezsem ne olacak? Düşünmek bile istemiyorum. Ama şuan düşündüğüm önemli bir şey var=ATEMKO.

Yeni bir takımım daha oldu AIESEC Bursa'da. Caner Karaçayır önderliğinde, Ahmet Acar, Oğuzhan Bedir Işık, Gamze Güzel, İbrahim Kahraman, Aykut Erbaş, Soner Özler ile beraber. Mükemmel bir takım. Mükemmel bir kongre ve mükemmel işler yapacağız. Bize güveniyorum. Kısa ve net.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

26# Dengesiz Hayatım

Abi neden bir gün güzel, bir gün kötü şeyler oluyor. Ya hep kötü gitsin ya hep iyi. Dün yaşamak istemiyordum bugün çok mutluydum. Eğer yarın yine beni rahatlatıcak şey patlarsa ne yaparım bilmiyorum bu sefer kendimi 3. kattan atarım her halde cinnet geçirip.. Bilmiyorum.

Tek istediğim yarın beklediğim sonucu almak ve devamında mükemmel günler geçirmek. Kendi benliğime dönmek. Sinirimin geçmesi. Tekrar sakin olmaya devam etmeye çalışmak. Bu gerginlik beni bitiriyor. Rahat rahat uyuyayım bari bugün güzel bir uyuyayım her ihtimale karşı huzurlu bir biçimde.

Buenas Noches.

3 Temmuz 2012 Salı

25# Atar Blogu musun nesin sen?

Ölüyorum sanırım artık. Dayanamıyorum ya. Yoruldum lan yoruldum. Neden yoruldum bilmiyorum buraya da yazmaya gerek yok. Harbiden gereksiz bu sefer. Ne zaman kafamı dağıtmam lazım desem bir şey çıkıyor yine kafamın içine ediyor. Bütün sorunlar üst üste geliyor. Bazen toplayamıyorsun da çözemiyorsun hepsini birikiyor da birikiyor.

Anladım ki, insanlarla uğraşmak gerçekten zormuş. Ben bugüne kadar yeterince uğraştım çok da zor değilmiş diyordum ama şu son 20 gün bana zor olduğunu gösterdi. Yetişemiyorum her şeye. Gücüm kalmadı. Resmen kendime güvenim kalmadı bazı zamanlar ya. Düşünme yetime kaybettiğim zamanlar oldu. 2 dakika geçici körlük yaşadığım zaman oldu. Duyu organlarımı kullanamadığım zamanlar oldu yuh lan. Hatırlayınca bir daha kötü oldum. Artık daha az düşünmek istiyorum her şeyi ama nasıl yapacağımı da bilmiyorum.

Hayatta her şeyi mükemmel yapacağım diye de uğraşmayacakmışsın mesela. Yapabildiğini yap gerisini kafana takma. Anahtar cümle bu olmalıymış. Bana bir çok şey kazandırdı şu son günlerim bana. Ne kadar zorlansam da ne kadar canım acısa da ne kadar dayanamıyorum desem de, unutamayacağım günler olmasını temenni ediyorum ve kısa tutuyorum iyi geceler.

23 Nisan 2012 Pazartesi

24# Uzun Aradan Sonra

Farkettim ki kendime zaman ayıramaz olmuşum. Blogda bir şeyler yazarak kendimi rahatlatırken, yazamamaya başlamışım. Aslında o kadar da zor değil. Aklına gelenleri yarım saat içinde yazıyorsun bu kadar basit. Hem rahatlıyorsun, hem kendine vakit ayırdığını fark ediyorsun. Anlatılacak çok şey var, bir o kadar da buraya yazılmayacak olan şeyler var. Ben yazılabilecekler ile başlayayım.

İlk olarak okul hayatımdan başlayayım. Hala okulumu sevmiyorum. Sevmiyorum abi. Sevmek zorunda değilim ama gitmek zorundayım. Kendi istediklerimi yapabilmek için bu okula gitmem derslerimden geçmem lazım. Bunda zorunluyum. Keşke sevmediğimiz şeyleri yapmak zorunda olmasak. İngilizce eğitimi güzel, hoş ama üniversitede olduğunu hissettiren hiç bir şey yok. Hiç bir değişme yok.

İkinci olarak hakemliğe geçiyorum. İl Hakemi olduğumdan beri en fazla 5-6 maça çıktım. Yoğunluktan dolayı olsa gerek. Biraz da yorgunluk. Maça çıkmak güzel, 22 kişiyi yönetmek güzel, senden büyüklere söz dinletebilmek, oranın lideri olabilmek güzel şeyler bunlar. Ama o antremanlar yok mu? Var. Evden 1 saat uzakta. Oraya giderken idman yapmış gibi bir şey oluyorum. Gittiğimde ne oluyor? Kafamın uyuştuğu sadece 2 kişiyle geçmez oluyor oradaki 1 saat 15 dakika idman. Zorunluluğum yok ama yapasım da var aslında hakemliği. Bana bir şeyler katıyor en azından, boş bir iş değil.




Üçüncü olarak arkadaşlarım, arkadaşlarım benim hayattaki ailemden sonraki en değerlilerim. Onlar olmadan yapamam, yapamıyorum. Ama son 2-3 aydır. Barışımla, Yağızımla, Can Berkimle, Oytimle görüşemez olduk. En fazla 1-2 kere. Onlar Istanbuldan zaten kırk yılda bir geliyorlar bazen geldiklerinde de işim oluyor. Ama gerçek dost onlar. Her geldiklerinde arayıp soranlar, görüşemesek de unutmayanlar, küsmeyenler, darılmayanlar.. Gerçek arkadaş, 2-3 yıl görüşmesek de, ondan sonra görüştüğümüzde daha dün görüşmüş gibi sıkı, samimi olabilmektir bence. Yapmacık olmadan nasıl samimi olunabilir ben onlardan öğrendim. Hepsinin hayatımda ayrı ayrı yerleri var.

Dördüncü olarak, hayatımın %90'ını kaplayan AIESEC. Bütün yoğunluğum, yorgunluğum, eğlencem, üzüntüm, sinirim, öğrendiğim, gezdiğim, tozduğum, arkadaşlarımla olduğum, takım yönettiğim, yönetildiğim, hayatımda görüşemeyeceğim insanlarla tanıştığım yani hayatımda ne yapabileceksem hepsini bir arada yaşabildiğim kurum. 2 ayda AIESECte bir çok şey değişti benim için. Gün geldi, nefret ettim, gün geldi, delicesine bağlandım. Canımdan çok sevdiğim dostlar kazandım burda, AIESECten önce olan arkadaşlarım kadar değerli insanlarla tanıştım. Her gün görüşmekten artık birbirimizin her şeyini bilir olduk. Onlarla dertleştim ben, onlarla eğlendim. Bazen çok sıkıldım. Zaman geçiyor ama boşa geçmiyor. Üniversite hayatımda sadece eğlence olmuyor. Bundan ben pişman değilim. Pişman olanlar zaten burada durmuyor fazla, hemen ayrılıyor. AIESEC herkese göre değil, herkes de AIESEC'e göre zaten. Bu normaldir. Saygı duyuyorum. Bu kurum aslında öyle bir kurum ki, ya bağlanıyorsun kopamıyorsun, ya da nefret edip çıkıyorsun. Arası olduğunu pek görmedim ben. Peki ben AIESEC'te neler yapıyorum? Şuan bir sosyal sorumluluk projesini yürütüyorum 8 tane arkadaşımla. Liseli öğrencilere yönelik bir proje, adı Myself My World. Yazın yapılacak olan bu projeye 20 tane yabancı üniversite öğrencisi gelecek ve 200 tane lise öğrencisine bir yaz kampı düzenleyecekler. Bu kampta her öğrenci kendi sunumlarını yapacaklar ve bu projenin sıkıcı olmaması için bir sürü etkinlik yapılacak. Keşke buraya yazması kadar, uygulanması da kolay olsa, çok fazla prosedürün yanında, yapılacak da onlarca iş var.

Beşinci olarak aileme geçiyorum. Ailem benim hayatımdaki en değerlim. Annem, babam, ablam. Hepsi birbirinden değerli. Her ne kadar onlarla az vakit geçiriyor olsam da onlarla görüşemiyor olsam da aynı evde olmamıza rağmen. Her gün eve geldiğimde şu monitöre bakıyor olsam da odamda. Onlar her ne kadar benim kafayı yediğimi düşünseler de. Ben onları çok seviyorum. Ama göstermeyi sevmiyorum ne yapayım. Ya da gösteremiyorum, göstermeye çalışınca da hata yapıyorum. Hayatımda aslında bir çok şey böyle. İstediğim şeyleri yapmaya kalkınca elime, yüzüme bulaştırıyorum. üzüyorum karşımdakini. Bir şeyi ne kadar istesem o kadar benden uzaklaşıyor. Tutamıyorum, sonra üzdüğüm yetmiyormuş gibi ben daha çok üzülüyorum. Anlatınca ne kadar saçma geliyor ama yaşayınca çok acı veriyor be. Sadece aile yönünden değil bu özel hayatımda da böyle. Her neyse bu kadar yazıyı kim okuyacak zaten. Sonlara iyice saçmalasam mı bilemedim şimdi. Neyse. Gereksiz oldu yine biraz ama olsun. Rahatladım biraz.